GÜNAH ÇIKARMAK DİYE BİR ŞEY OLABİLİR Mİ?
Hıristiyan dininde günah çıkarmak denilen bir merasim, gizem ya da kutsama âyini vardır; Hıristiyanlar bir rahip ya da kâhin denilen din adamı önünde günahlarını itiraf ederler ve rahip günahlarını itiraf etmiş olanın günahlarını affeder. Halbuki, Allah'tan başka kim günahları affedebilir? Böyle bir iddiada bulunmak bir küfür ve bir küstahlık değil midir? Aynı zamanda bu kolaylık, insanları daha çok günah işlemeye teşvik etmez mi?
Gerçekten, Hıristiyan dininde ve özellikle Katolik Kilisesinde günah çıkarmak ya da itiraf denilen bir merasim ya da daha doğrusu bir kutsama âyini ya da gizem (sakrament) vardır ve itiraf edilen günahlar affedilir. Fakat bu şekilde bir günahların affı varsa da, Hıristiyan rahipleri kendi namına ya da şahsi bir imtiyazları varmış gibi günah affetmezler; günah affettikleri vakit, onu Allah namına yaparlar, günahları affeden gerçekten ve ancak Allah'tır. M. İsa, rahiplerine bu günahları affetme yetkisini Kilise vasıtasıyla vermiştir; havari ve şakirtlerine, "Kimin günahlarını bağışlarsanız, bağışlanmış olacak, kimin günahlarını bağışlamazsanız, bağışlanmamış olacak, yeryüzünde çözeceğiniz her şey göklerde de çözülmüş olacaktır." (Mt.18,18) diye hitap ederek, kendilerine ve haleflerine bu yetkiyi vermiştir. Demek ki, onlar sadece M. İsa'nın verdiği emri yerine getirir, O'na itaat ederler, O'nun sadık kulları olarak hareket ederler. M. İsa'nın bu emri olmasaydı, kim böyle bir şey yapmaya kalkışacaktı? Diyebiliriz ki, rahip ya da kâhin bir vekil olarak hareket eder, o sadece bir araçtır, kendi şahsi yetkisine dayanmaz; bundan dolayıdır ki, rahip kendisine itiraf edilmiş olan günahları hatırlamamalıdır; zaten, günahlarını itiraf eden kişinin kim olduğunu da genellikle bilmez; ama bilse de, kişiyi hatırlarsa da, günahlarını asla hiç kimseye söylemez.
Bu uygulama, günah işlemeye teşvik eder şeklindeki iddiaya veya suçlamaya gelince; bu nevi suçlamalar umumiyetle günah çıkarma denilen amelin şartlarını ve maksadını bilmiyen kişilerden gelmektedirler.
Günah çıkarmak isteyen kişi her şeyden önce günahlarına pişman olmalıdır; ayrıca günah işlememeye kararlı ya da hiç olmazsa kendi hayat tarzını düzeltmeye kararlı olmalıdır; bu iki şartın biri dahi yoksa, günahlarının itirafı boşuna yapılan bir davranış olacak ve hiç bir rahip de böyle bir kişinin günahlarının itirafını kabul etmeyecektir. Zaten, bir çok Avrupa dillerinde bu merasim ya da kutsama âyinine, günah çıkarma değil, fakat daha doğru olarak tövbe veya istiğfar ameli ya da barışma gizemi denilir, çünkü insan, bu gizem sayesinde Allah'la barışmaktadır.
Bundan başka, itiraf edilmiş olan günahlar için kefaret ya da telâfi olarak bir nevi ceza verilir; bu kefaret umumiyetle hafif ise de, önemli ve kebîre denilen büyük günahlar için ağır olabilir; örneğin, biri hırsızlık yapmış ise, çaldığı eşyayı ya da onun malî değerini nakit olarak iade etmesi istenilebilir, v.s.
Böylece, günah çıkarmak yeniden günah işlemeye teşvik etmez, bilâkis, bir daha günah işlememeye teşvik eder ve Allah'ın kulunu Allah ile barıştırarak, daha doğru dürüst bir hayat sürdürmeye cesaretlendirir; bu yetkiyi rahiplerine veren M.İsa'nın maksadı da bu idi.
Allah, günahları doğrudan doğruya affedemez mi?
Gayet tabiidir ki, Allah, istediği gibi ve istediği zaman herhangi bir kişinin günahlarını doğrudan doğruya, yani rahibin aracılığı kullanmadan, affedebilir; bunu da hiç bir Hıristiyan inkâr etmez. Ancak, yukarıda söylendiği gibi, Hıristiyanlar için tövbe veya günah çıkarma gizemi varsa, sebebini ya da hikmetini şöyle açıklayabiliriz: Yukarıda gördüğümüz gibi, M. İsa'nın kendisi bunu böyle istemiştir; sonra, bu uygulama sayesinde, Allah insanları bir araç olarak kullanarak, insanları da, beşeri tabiatı da kurtuluş eserine iştirak ettirip onurlandırır. Nihayet, bu uygulama insanı daha emin bir şekilde huzura kavuşturur. Şöyle ki, herkes Allah'a yalvararak günahlarının'affını dileyebilir; ancak, Allah'ın affı konusunda tereddüt içinde kalınabilir; Allah günahlarını gerçekten affetti mi, affetmedi mi bilinmez. Halbuki, bir rahip kendisine, itiraf ettiğiniz günahlarınız bağışlandı, derse, Allah'ın affından emin olabilir, çünkü M. İsa'nın kendisi biraz önce zikrettiğimiz sözleri "Kimin günahlarını bağışlarsanız, vs." daima geçerlidir.
Endüljanslar
Eski zamanlarda Papalar, episkoposlar ve rahipler, paraya karşı bir af beratı vererek cenneti satıyorlarmış, denilir.
Arasıra ileri sürülen bu nevi iddialar veya suçlamaların kaynağı aslında bilgisizliktir; bu suçlamalar Katolik Kilise'sinde bugün de mevcut olan ve bazen yanlış bir şekilde yorumlanan bir uygulamadan türemiştir. Gerçek şundan ibarettir: Eskiden, demek ki Hıristiyanlığın ilk asırlarında, biri önemli, büyük bir günah işlemiş ise ve bunu açık bir şekilde yapmışsa, Kilise, kefaret veya telâfi olarak ona birkaç gün veya hafta, hatta birkaç ay süren bir ceza vermiştir; meselâ bir hafta boyunca oruç veya perhiz tutacaktır, veya bir hafta boyunca her gün bir kiliseyi ziyaret edecektir, vs. Daha sonra da, bir kolaylık olsun diye, bu şekilde cezalandırılmış olan kişi verilen cezayı yerine getirmek için bir zorluk çekerse, ya da onu yerine getirmek istemezse, onun yerine, karşılık olarak bir miktar para verebilirdi. Maalesef, orta çağın sonuna doğru, bazı kişiler bu '"kolaylık" denilen imkânlar bir fırsat bilerek onları istismar etmişler, ve bu kolaylıkları çoğaltıp bir nevi ticaret kurmaya kalkmışlardır. Gerçekten bir suistimalden söz edebiliriz, halk da birçok defa bu nevi "kolaylıklar" sayesinde gerçekten cenneti elde edebileceğini sanmıştır; halbuki, bu doğru değildir, bunun için Kilise bu nevi suistimalleri önlemek için bu uygulamaları kaldırmıştır ve bugün sadece belli dualar ya da diğer ibadetler yapılır; fakat paraya karşı cenneti satmak ya da vaadetmek söz konusu olamaz, ve eskiden bile Kilise böyle bir şey hiç vaadetmemiştir.
Aslında bu gibi suçlamalar çoktan tarihe karışmıştır ve tarihçilerden hariç kimse onlardan artık bahsetmez.